Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesinin sonuçları ne olur?

Prof. Dr. Selva Demiralp |  Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi

dolar TL

Kaynak, Getty Images

Geçen senenin son çeyreğinde siyaset faizinin 5 puan düşürülmesini takiben enflasyon 60 puan artarken averaj kredi faizleri 10 puana yakın terfi etti. TL’nin Dolar karşısında kaybı ise yüzde 90’a yaklaştı. Negatif karne bu kadar netken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Perşembe günkü sonucunda siyaset faizini 100 baz puanlık indirimle yüzde 13’e düşürdü.

Global enflasyona karşı yıl başından beri minimum 75 merkez bankası faiz artışına giderken, TCMB’nin adı dünyada en negatif gerçek faiz veren merkez bankası olarak geçiyor.  

Peki Türkiye’de siyaset faizi niçin düşürülüyor?

Geçtiğimiz aylarda Gömü ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “enflasyonla büyümenin” bir siyasal tercih bulunduğunu dile getirdi.

Şu şekilde bir mantık izleniyor: Ekonominin büyüyebilmesi için borçlanma faizlerinin azalması lazım. O halde Merkez Bankası siyaset faizini düşürürse kredi faizleri iner, daha rahat borçlanma, daha fazlaca harcama, daha fazlaca yatırım, daha fazlaca istihdam olarak geri döner.

Peki bu vesileyle artan talep enflasyonist baskıları artırırsa ne olacak? Onu da daha çok gelişme karşılığı ödenecek bir karşılık olarak kabul eder yola devam ederiz.

“Enflasyonla gelişme” modeli bunu ima ediyor.

Sadece ekonomik dinamikler bu şekilde işlemiyor.  

Enflasyon beklentileri düşmeden siyaset faizini düşürmek, piyasa faizini düşürmüyor. Şu sebeple piyasa faizleri belirlenirken siyaset faizine ilave olarak enflasyonist beklentiler, ileriye yönelik riskler de fiyatlara giriyor. O yüzden siyaset faizi düşse de orta ve uzun solukta artan enflasyonist beklentiler ve risk primi sebebi ile piyasa faizlerinin arttığını görüyoruz.

ticari kredi faiz oranları grafiği

Dün meydana gelen karardan derhal sonrasında risk priminin artışa geçmesi uzun vadeli faizlerin daha da yükseleceğine işaret ediyor.

Bir noktayı atlamayalım. Siyaset faizi düştükçe kredi faizleri artsa da mevcut kredi faizi seviyeleri enflasyonun fazlaca altında. Bundan dolayı gerçek olarak genişlemeci bir siyaset var.

Sadece ileriye yönelik enflasyon beklentisi ve risklerin bu kadar yükseldiği bir ortamda bankalar kredi arzını kısıyorlar.  Dolayısı ile dün meydana gelen karar bir süredir altını çizdiğim “daraltıcı genişleme” ye yeni bir örnek oluşturuyor. Şu demek oluyor ki kağıt üstünde genişlemek amacı ile atılan adım orta vadede iktisat üstünde daraltıcı bir tesir yaratıyor.

İlk yarıda iyi mi büyüdük?

Eğer enflasyonist ortamda faiz indirmek daha daraltıcı bir tesir yapıyorsa senenin ilk yarısında iyi mi büyüdük?

Son iki çeyrekte büyümenin bileşenlerine baktığımız vakit bunun mühim bir bölümünün ihracat kaynaklı bulunduğunu görüyoruz.

İhraç ettiğimiz ürünlerin gelir hassasiyeti yüksek, fiyat hassasiyeti ise düşük. Bu şu anlama geliyor; 2022 ilk yarısında ihracatımızın kuvvetli gelmesinin esas sebebi “düşük faiz, zayıf kur” politikamızdan ziyade, pandemi sonrası normalleşen Avrupa büyümesinin kuvvetli gelmesi idi.

Bu niçin mühim? Şu sebeple senenin ikinci yarısında faizleri daha fazlaca düşürsek de Rusya savaşı sonrası ciddi bir resesyonla karşı karşıya olan Avrupa’ya yapacağımız ihracatı canlandırabilme imkanımız düşük. Onun yerine faiz indirimlerinin içeride yarattığı dengesizlikler ve bu dengesizliklerin getirmiş olduğu maliyetler ile boğuşma ihtimali yüksek.

Giderek rayından çıkan bir enflasyon yoksulluk olarak geri gelip gelişme hedeflerini de vuruyor.  TCMB ise uzun solukta enflasyonun yarattığı daraltıcı tesirleri kısa vadede faiz indirimleri ile baskılamaya çalışıyor.   

Enflasyonla gelişme tercihinin maliyetleri

Düşük faiz politikalarındaki ısrar, bizlere yakın tarihimizde gördüğümüz en yüksek dolarizasyon oranı, kur krizi, heba olan milyarlarca dolarlık döviz rezervi, bankaların bozulan varlık kalitesi, şimdilik bütçeye maliyeti 60 milyar TL civarında hesaplanan ve maliyeti daha da artması beklenen KKM (Kur Korumalı Mevduat) enstrümanı, azalan yatırım iştahı, potansiyel büyümede yavaşlama, her gün artan fiyatlar, eriyen maaşlar, gelir dağılımında ciddi bir bozulma olarak geri döndü.

Enflasyon herkesi fakat en fazlaca durağan(durgun) gelir gruplarını vuruyor. Enflasyonla büyüdüğümüz dönemde pasta büyüse de emeğin pastadan almış olduğu payın azaldığını, insanların büyümeyi hissedememekten yakınma ettiklerini ve yoksulluğun giderek yaygınlaştığını görüyoruz.      

İşte bundan dolayı ekonomi yazınında “enflasyonla gelişme” şeklinde bir modelin karşılığı yok.

Ilkin enflasyonun ağır maliyetini kabul etmemiz, enflasyonun düşürülmesi gerektiği mevzusunda mutabık olmamız lazım.  

merkez bankası logosu

Kaynak, Getty Images

Enflasyonu düşürmenin bedeli

Enflasyonun maliyetlerini terazinin bir kefesine koyalım, öteki kefeye ise enflasyonu düşürmenin getireceği maliyeti.

İkinci kefedeki maliyet daha azca. Üstelik doğru tercihlerle daha da azaltılabilir.

Peki nedir enflasyonu düşürmenin maliyeti?      

Yakın geçişte tanık olduğumuz suretiyle, faiz düşürmek iyi mi ki enflasyonu azdırdıysa, enflasyonu düşürmek için de bunun tam tersini yapmak kısaca faizleri çoğaltmak gerekiyor.

Faiz çoğaltmak borçlanma maliyetlerini artırır, ekonomiyi soğutur. Sadece doğru politikalar faiz artışını asgariye indirir. Mesela Merkez Bankası’nın bağımsız, saydam ve güvenilir bir halde enflasyonu düşürme niyetinde samimi olduğuna piyasaları inandırması, bu maliyetleri mühim seviyede azaltacaktır.

Türkiye’de yüksek enflasyonun talebi erittiği bir sürece giriyoruz.

Başıboş kalan enflasyonun kendi kendini söndürme çabası, talebi boğarak olur. En ağır, en acımasız ve gelir dağılımını en fazlaca bozan maliyet budur. Karşılığında getirisi de yoktur.

Onun yerine yapılması ihtiyaç duyulan, gerekirse faiz artışı sinyali ile mevcut süreci tersine çevirmek kısaca “genişletici sıkılaşma” ya geçmektir. Doğru sinyallerle enflasyon beklentileri aşağı çekildiğinde siyaset faizi artsa da piyasa faizleri düşmeye başlayacaktır. Sadece bunun gerçekleşebilmesi için ilkin Merkez Bankası’nın sözünde samimi olduğuna piyasaları inandırması gerekir ki o da ilk aşamada gelecek faiz artışıdır.

Bu maliyetten korkup mücadeleyi ertelemek ya da yan yollara sapmak bir tek daha yükselen maliyet ve daha yüksek enflasyon olarak geri döner, bunu  şu anda yaşıyoruz.

Eğer fena huylu bir ur var ise cerrahi müdahale gerekir. Ameliyat sonrası komplikasyonlardan korkup başka tedavilerle zaman yitirmek er ya da geç kaçınılmaz olan ameliyatın risklerini artırır. Cerrah ameliyatı yapar fakat sonrasındaki sancı ve komplikasyonları hafifletmek için ayrı bir ekip uğraşır.

peynir tezgahı önü

Kaynak, Getty Images

Karşılık iyi mi hafifler?

Faiz artışı ilk başta ekonomiyi yavaşlatabilir, bu da işsizliği artırabilir.

O noktada devreye girecek olan maliye politikası dar gelirli kesimin üstünden bu yükü alma kapasitesine haizdir.

İşsizlik fonunun amacına uygun kullanılması, geçirme ödemelerinin doğru yere gitmesi, yapısal işsizliği ortadan kaldıracak eğitim programları ile potansiyel üretim kapasitesinin artırılması, dolaylı vergilerin azaltılması, bir taraftan enflasyon düşerken bir taraftan gelir dağılımını iyileştirerek sıkı para politikasının yaratacağı komplikasyonları hafifletecektir.

Keza 2002-2006 dönemde başarı göstermiş bir dezenflasyon programı ile hem faiz artırıp enflasyonu düşürdüğümüzü, hem de averaj yüzde 8’e yakın büyüdüğümüzü unutmayalım.

Yoruma kapalı.