Etiyopya’daki çatışmalar neden yeniden alevlendi?

Kaynak, Getty Images
Afrika Boynuzu’nun bir dönem en istikrarlı ülkelerinden, Afrika’nın en eski bağımsız ülkesi, eski cumhurbaşkanı Nobel Sulh Ödülü sahibi Etiyopya’nın kuzeyinde iç harp tekrardan alevlendi.
Kasım 2020’de başlamış olan, ara sıra ateşkes anlaşmalarıyla ortalığın yatıştığı sadece tekrardan başlamış olan çatışmalarda binlerce şahıs yaşamını yitirdi; on binlerce şahıs de evlerini terk etti.
Son olarak Etiyopya ordusu, olayların yaşandığı kuzeydeki Tigray bölgesinde üç kasabanın kontrolünü ele geçirdiğini ve buradaki sivillerin yaşamını korumak için “en büyük önlemleri alacağını” duyurdu.
Savaşın tekrardan alevlenmesiyle internasyonal insan hakları örgütleri ve yardım kuruluşları, sivillerin hayatından kaygı ettiğine dair açıklamalar halletmeye başladı.
Şundan dolayı Etiyopya ordusunun ele geçirdiği Shire kenti; havaalanı ve transit yollarıyla Tigray’e giden en stratejik konumdaki şehir.
Daha ilkin de ordunun engellediği insanî yardımların geçişi için de tehlikeli sonuç önemde.
Dünya Sıhhat Örgütü’nden de “Tigray bölgesinde soykırımı önlemek için fazla manevra alanımız kalmadı” açıklaması geldi.
Peki Tigray bölgesindeki sorunların ardında yatan aslolan sebep ne? Ve son dönemde iç harp niçin tekrardan patlak verdi?
Bunu idrak etmek için 1991’e dönmek; hatta İkinci Dünya Savaşı dönemine de özetlemek gerekirse bakmak gerekiyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Sovyet destekli darbe hükümeti
Birkaç yüzyıl süresince çeşitli etnik gruplardan gelme hanedanların yönetiminde prenslik ve imparatorluk olarak yönetilen Etiyopya’nın bağımsızlığı, İtalya’daki faşist yönetimin 1935’te ülkeyi işgaliyle kısa süreliğine kesintiye uğradı.
1941’e kadar İtalya yönetiminde kalan ülkede, bilhassa kırsal alanda yaşayanların İtalyan yönetimine karşı isyanları bu 6 yıl süresince duraksamadı.
İtalya kimyasal tabanca kullanarak bu isyanlara cevap verdi. Bir taraftan da köleliğe son verdi.
İngiltere hükümeti, 2. Dünya Savaşı esnasında İtalya’ya karşı savaşırken 1941’de Etiyopya’yı da “özgürleştirdiğini” deklare etti.
3 yıl da İngiliz ordusu yönetiminde kalan ülke, 1944’teki anlaşmayla tam bağımsızlığını tekrardan kazanmıştır.
1952-1974 yılları aralığında ülke, İtalyan işgali öncesindeki hanedanın devam eden soyu tarafınca yönetildi. Eritre’yle birleşme girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.
1973’te küresel çapta patlak veren petrol krizi Etiyopya’yı da vurdu. Ülkede ilkin taksi şoförleri, peşinden öğretmenler, son olarak da öğrenciler ve tüm işçiler hükümet karşıtı gösterilere katıldı. Eritre’yle olan sınır anlaşmazlığı ve çatışmalar, besin krizi, şehirli nüfusun çoğunu oluşturan orta sınıftaki huzursuzluk; hükümetin çekilmesiyle sonuçlandı.
1974’te yönetimi, askerler ve polislerden oluşan Derg adlı grup ele geçirdi. 1975’te monarşinin ortadan kaldırıldığı ve ülkenin “Marxist-Leninist bir devlet olarak” yönetileceği açıklandı. Ülke 1980’lere kadar askeri yönetimle yönetildi; krizlerden Sovyetler Birliği, Küba, Cenup Yemen, Doğu Almanya ve Şimal Kore’den gelen yardımlarla çıkmayı başardı.
1983-1985 içinde yaşanmış olan ve 1 milyon insanoğlunun öldüğü kıtlık ve Sovyetler’in “prestroyka” döneminde yapmış olduğu yardımların büyük oranda kesilmesi, merkezi yönetimin enerjisini azalttı. Halkta “otoriter rejime karşı” oluşan tepkiler sokaklara yansıdı. Bunun en kuvvetli olduğu yer de, sınırda gerilimin on senelerdir devam etmiş olduğu ve etnik kimliğin daha kuvvetli olduğu şimal bölgeleri; bilhassa de Tigray’di.
Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi, etnik temelli politikaları önceleyen birkaç değişik partiyle birleşerek 1989’da Etiyopya Halkların Devrimci Demokratik Cephesi’ni oluşturdu.
Bu oluşum, silahlı güçleriyle beraber 1991’de Başkent Addis Ababa’ya girdiğinde Sovyetler, 25 senedir desteklediği hükümetin yardımına bu kez koşmadı. Ve askeri yönetim sonlanmış oldu.

Kaynak, Getty Images
1991’den 2018’e koalisyon süreci ve Nobel Sulh Ödülü
Yönetimi ele geçirdikten sonrasında EHDDC içindeki değişik etnik gruplar içinde ihtilaf oldu ve 1994’e kadar Oromo ve Cenup Etiyopya grupları hükümetten çekildi. 1994’te, hükümette kalan gruplarla beraber yeni bir anayasa yazıldı ve ülke federal bir sistemle; her bölgenin nispeten özerklik kazanılmış olduğu ve değişik etnik kimliklerin 10 bölgeyi bir nevi paylaşmış olduğu bir yönetim biçimi oluşturuldu.
Bu yönetimin merkezinde, yeni anayasaya da büyük oranda yön veren Tigray’dan gelen siyasal parti, Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi vardı. 1995’teki ilk oldukça partili seçimleri (dört partinin oluşturduğu) koalisyon hükümeti kazanmıştır ve meşruiyetini duyuru etti.
1995 sonrası dönemde ülkede okuma yazma oranları arttı, siyasal istikrar sağlanmış ve iktisat toparlanan bir görüntü verdi. Sadece ülke içinde demokrasi ve insan hakları mevzusunda kaygılar arttı.
1998-2000 arası da komşu Eritre’yle olan sınır savaşı, hükümetin ülke içinde popülaritesini tekrardan artırdı.
Bu dönem de 18 yıl sürdü. Sonucunda merkezi yönetimin baskıcı bulunduğunu söyleyen ve buna karşı çıkan binlerce şahıs sokaklara döküldüğünde hükümet içinde ciddi değişikliklere gidildi ve Abiy Ahmed yeni başbakan oldu..
Abiy, ilk olarak iç siyasette daha liberal politikalar izledi.
Halkın hoşnutsuzluğunu gidermek için Tigrayli birçok politikacıyı “yolsuzluk suçlamasıyla” görevden aldı.
Ve zamanı bir adım atarak Eritre’yle olan sınır anlaşmazlığını çözdü; 2019 Nobel Sulh ödülünü aldı.

Kaynak, Getty Images
Tigray’ e yönelik “işgal” emri ve çatışmalar
Kasım 2020’de başlamış olan iç muharebeye giden yol, Abiy’in politikalarının değişmesiyle hız kazanmıştır.
Etiyopya’nın en büyük çoğunluğa haiz (ortalama yüzde 35) etnik grubu olan Oromo halkının bir üyesi olan Abiy’in politikaları seneler içinde değişti ve Nobel ödüllü bir liderden iç harp başlatan bir siyasetçiye dönüştü.
Nüfusun ortalama yüzde 7’sii oluşturan Tigraylilerin en büyük güç olduğu hükümette köklü bir değişim için Abiy, Refah Partisi’ni (Prosperity Party) kurdu.
Arkasından hükümeti feshetti ve yönetimi kendi partisi çevresinde daha merkezi bir sisteme evirdi.
Bu da etnik kökene dayalı siyasal partilerde ve mahalli yönetimlerde huzursuzluğa yol açtı.
Tigraylilerin oluşturduğu ve son 20 senenin en büyük gücü olan siyasal parti Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi, yeni hükümete katılmayı reddetti.
Koronavirüs pandemisi sebebiyle bir süre sükûnet varmış şeklinde görünse de, Tigray, merkezi hükümetin Abiy başbakan olduktan sonrasında hiçbir genel seçim yaparak kendisini kanıtlamadığını savunmaya devam etti.
Bu sırada seçimlerin olağan zamanı olan Eylül 2020 yaklaşıyordu.
Ve Abiy, koronavirüsü gerekçe göstererek seçimleri ertelediğini duyurdu.
Bu ise Tigray’de tepkiye yol açtı ve Tigrayli yöneticiler, kendi bölgelerinde seçimi yapacaklarını duyurdu.
Bu aşamada iki taraf da birbirini “yasadışı hareket etmek ve gayrimeşru olmakla” suçlamaya başladı.
Tigray yönetimi, Abiy’i Eritre’yle yakın ilişki kurmakla suçlarken Abiy de Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi’nin “terör örgütü” olarak kabul edileceğini duyurdu.
Ekim ayı ulaştığında hükümet, Tigray’deki mahalli yönetime verilen fonları kestiğini deklare etti. Tigray’den gelen cevap ise sert oldu:
“Bu harp ilanıdır.”
Bundan kısa bir süre sonrasında Tigray’de bulunan merkezi hükümete bağlı ordunun üslerine bir hücum düzenlendi ve silahlar çalındı.
Addis Ababa yönetimi, bunun için Tigray’i suçladı ve “kırmızı çizgiyi geçtiklerini” savundu.
Ve 4 Kasım’da Abiy, Tigray Halkların Özgürleşme Cephesi’nin bazı askeri üsleri ele geçirdiği sebebi öne sürülerek Tigray için “tamamen işgal altına alma” emri verdi.
Cephe, Tigray Müdafa Birlikleri adı altında bir silahlı güç oluşturdu ve iç harp başladı.
O tarihten sonrasında milyonlarca insan evlerini terk etti; ülkenin değişik bölgelerine sığınmaktan korkan on binlerce şahıs Sudan’a sığınmacı olarak gitti.
Kasım ayında çatışmalar başladığında Tigray’in kuzeydeki komşusu Eritre ordusu da Etiyopya ordusuna destek verdi.
Bölgede son durum: “Adı konulmamış bir kuşatım”
Kasım ayından sonrasında bir yıla yakın devam eden çatışmalarda Tigray halkı besin ve tıbbi malzemeye büyük oranda erişemedi. Internasyonal yardım müesseselerinin girişimleri de büyük oranda kısıtlandı.
Etiyopya ve Eritre askerleri, 2021 yaz sonunda, ateşkes görüşmeleri kapsamında bölgeden çekildi. Sadece o dönemden bugüne Tigray’de telefon hatları çalışmıyor ve bankacılık faaliyetleri yapılamıyor ve halkın paraya erişimi de yok.
2021 ortasından sonrasında bu senenin Nisan ayında ilk kez bir miktar insani yardımın bölgeye girmesine izin verildi.
Birleşmiş Milletler, bölgedeki durumu “adı konulmamış bir kuşatım” olarak adlandırıyor.
Ağustos ayında bölgede kalanların yüzde 47’sinin “aşırı yetersiz beslenme” problemi yaşamış olduğu açıklandı.
Görüşmelerin sonuçsuz kalması üstüne Eylül ayında çatışmalar tekrardan, üstelik bu kez daha da şiddetli şekilde tekrardan başladı.
Yalnız Etiyopya ordusunun baskısı değil; bölgeden gelen bazı haberler, Tigray güçlerinin de erkekleri savaşmaya zorladığını; reddedenlerin ailesindeki hanımefendilerin ve evlatların zorla alıkonulduğunu bildiriyor.
İletişim hatları da kesik olduğundan bölgedeki sivillerin durumu hakkında; ölü ve yaralı sayısı hakkında da kati bir sayıya ulaşmak mümkün değil.
Sadece bazı araştırmacılar minimum 10 bin kişinin 23 aydır devam eden çatışmalarda yaşamını kaybettiğini söylüyor.
Afrika kıtasının ikinci en kalabalık nüfusuna haiz olan; hem de Afrika Birliği’nin kurulmasında da öncü rol oynayan ülkesi, Afrika Boynuzu’ndaki istikrar için büyük önemde. Gittikçe büyüyen ve ateşkes görüşmelerinin netice vermediği ülkedeki çatışmaların; daha büyük ve geniş çaplı etnik çatışmalara dönmesinden ve ülkenin dağılmasına yol açmasından kaygı ediliyor.
Yoruma kapalı.